1 Şubat 2018 Perşembe

RÖPORTAJ / ERSİN ATA




ERSİN ATA
Yazar



Öncelikle serebral palsiden bahsedelim mi biraz? Engel deyip genellesek de aslında bu nörolojik bir rahatsızlık. Doğumda oksijensiz kalman sonucu gelişiyor ve vücut hareketlerinde bozukluklar oluşuyor… Mutlaka dinlemişsindir Havva anneden o günü. Anlatır mısın?

İlk önce bu rahatsızlık engel türlerinden en ağırı diyebilirim kendi gözlemlerime göre çünkü gün geçtikçe hareketleriniz kısıtlanıyor ve bunu kontrol edemiyorsunuz. Diğer engelli gruplarında bu tür ilerlemeler pek yaşanmıyor. Gelelim benim hikayeme. 1983 yılında, Erzincan'da doğdum. Doğum sırasında bilinmeyen bir nedenle oksijensiz kalarak bu dünyaya adeta 1-0 yenik başladım. Babam sağlık memuru olduğundan serebral palsili olduğum kısa sürede anlaşılmış. Şöyle ki Ankara Hacettepe Ünivesitesi Hastanesinde profesör babama durumu izah etmiş ancak hem annem hem babam kabullenme konusunda sıkıntılar yaşamış. Doktorun ‘’Ersin'in düzelme şansı yok’’ demesi tahmin edersiniz ki o an yıkılmalarına sebep olmuş.

İnan kendilerini düşünerek değil, seni düşünerek yaşamışlardır o yıkımı. Senin zorlanacağını düşünerek ki zorlanmışsın da zaman zaman. Anlatır mısın neler yaşadın? Çocukluk yıllarına nasıl yansıdı rahatsızlığın?

Babam rahatsızlığımdan dolayı tayinini İstanbul'a aldırdı ve serebral palsili çocukların olduğu özel bir eğitim merkezinde hem eğitim hem de fizik tedavi gördüm. Yaklaşık 5 senelik bir maceram oldu. Annemin kucağında Pendik-Acıbadem arasında gitik geldik tek başımıza. O yıllarda hatırladığım kadarıyla insanların bakışları beni çok rencide ediciydi. Sanki başka bir varlıkmışım gibi bakmaları beni derinden yaralamıştı…

Tedavi sürecini de merak ediyorum. Uygulanan tedaviler işe gelişmeler sağladı mı yoksa sadece olası komplikasyonları mı önledi?

Yaklaşık doğumumdan 20 yıl kadar fizik tedavi gördüm. Ameliyatlar geçirdim. Açıkcası pek bir faydası olmadı diyebilirim. Burada benim tembelliğimin de üzülerek katkısı olduğunu belirtmeliyim. Daha iyi olabilirdim ancak şu anki durumuma da şükür etmek zorundayım.

Geçmiş geçmişte ama geleceğe bakarsak, kök hücre ya da bunun gibi denemeler yapılıyor. Rejeneratif terapiler üzerinde pek çok farklı çalışma gerçekleştiriliyor. Deneme diyorum çünkü bu çalışmalar deneysel düzeyde gerçekleşiyor. Yani henüz bir tedavisi yok. Peki senin içinde tedavisinin bulunacağına dair bir umut var mı?

Tıp her geçen gün gelişiyor ancak serebiral palsinin tedavisinin olabileceğine pek ihtimal vermiyorum çünkü beynimizle alakalı hastalıkların çözümü imkansız bana göre.

‘’Adamlar kafa naklini konuşuyor, biz hala serebral palsiyi’’ diye isyan ettiğin oluyor mu ?

Olmaz mı! Ediyorum tabi ki ama yapacak bir şey yok.

Hayata nasıl bağlanıyorsun?

Bu soru her zaman sorulur bana konumum itibarıyla. Bunun cevabını şöyle vereyim; içimde hiç ölmeyen bir heyecan var. Ailem, arkadaşlarım ve sevdiğim şeyler her gün bana pozitif elektrik yayarak hayatıma renk katıyorlar. Zor şartlarıma rağmen!

Neden sordum biliyor musun? Hepimizin farklı sebeplerden de olsa hayattan koptuğumuz anlar olabiliyor. Bu bağlamda hepimiz ruhen aynı konumdayız yani. Sen de bu duyguyu yaşıyor musun diye merak ettim. 

Yaşıyorum. Özellikle dediğin gibi bir yere gitmek istediğimde önüme bir sürü engel sunuluyor. 

Evden dışarı çıkmakta bile zorlandığını biliyorum…

Hep son dakikada belli oluyor dışarı çıkıp çıkmayacağım. Bu da beni üzüyor açıkçası.

Heyecanını kaybettiğin dönemler oluyor mu?

Herkesin böyle dönemleri illa ki olmuştur ancak çabuk toparlandığımı söyleyebilirim. Her şeyde bir hayır vardır diyorum hep.

Peki ölmek istediğin zamanlar oldu mu? Bunu rahatlıkla soruyorum çünkü herkesin ‘’ölsem de kurtulsam’’ dediği zamanlar olabiliyor. Aşk bile bazen karanlık duygulara kapılmaya sebep olabiliyor hatta. Ya da bazen aslında boş şeylere mızmızlanabiliyor insan…

Sana çok net bir cevap vereyim; şu yaşıma kadar böyle birşey ne söyledim ne de aklımdan geçti. Tamam, hayatım çok zor çok ağır şartlarda yaşıyorum ama beni hayata bağlayan bir sürü sebep var. Ben bunlar için yaşamalıyım diyorum. Ne ölmesi! Dediğin gibi insanlar çok boş şeyler için hayatını karartıyorlar. Onlara çok sinirleniyorum!

Sen hakikaten çok güçlüsün. İtiraf ediyorum; ben de dışarıdan çok güçlü göründüm. Hiç kimseye çaktırmadan ağladım. Sürekli olarak vidalarım sırtımdan fırlayacak sandım. Korkudan uyuyamadım. Korkmuyor musun hayattan? Yarınlardan?

Doğal olarak içimde bir korku var. İnsan sonrasını göremiyor. Bu da ne olacağım korkusunu ister istemez içinde yaşatıyor.

Bilmez miyim? Anlatayım hatta. Okuyanlar da bilsin... Çok ciddi bir kaza geçirdiğimde Ersin bana destek oldu. Öncelikle teşekkür ederim tekrar. Temelinde motivasyon olan mesajlarınla hakikaten destek oldun, yüzümü güldürdün. O zaman da sormuştum sana. Şimdi yine soruyorum; bunu nasıl başarıyorsun? Nasıl bu kadar pozitif olabiliyorsun?

Tekrar çok geçmiş olsun. Keşke daha fazla yardım edebilseydim. Nasıl bu kadar pozitif olabiliyorum? Bu sorunun cevabını ben de bilmiyorum. Az önce dedik ya hayatımızda o kadar mızmızlanan insan görüyoruz ki ben de onlara inat hayatın güzelliklerini anlatarak veya göstererek daha olumlu bakmalarını sağlıyorum. Halk dilinde ‘’yıldızı şirin’’ derler ya, işte o tanıma uyuyorum sanırım.

Yıldızı şirin hiç bir kadına aşık oldu mu? Sana ‘’çapkın’’ deriz ve bu senin hoşuna gider. Gülersin hep. Ama sahi hiç sevgilin oldu mu? 

Bu soru çok soruluyor bana. Aşk bana göre çok çok çok kutsal bir sevgi türü. Tam anlamıyla aşık olmadım diyelim. Hoşlandığım beğendiğim kişiler oluyor ama bu henüz aşka dönüşmedi tam manasıyla. Aşkı yaşamak, yaşatmak istiyorum. Zor olduğunu biliyorum ama inanıyorum ki bende aşkı bulacağım!

Ben de inanıyorum. Yaşamı, kendini, dostlarını seven birisin. Dokunduğun her şeyi güzelleştiren... Neden bulmayasın? Neden bulamayalım? Bir yerlerde hepimizi bekleyen birileri vardır mutlaka. Doğru zaman da hayat yollarımızı kesiştirir. Hayat demişken; hayatı nasıl gözlemliyorsun? Neler izliyor, neler okuyorsun?

Durumum itibarıyla çoğunlukla evde olduğumdan, televizyon ve sosyal medya arkadaşım gibi oldu. Özellikle sosyal medyayla iç içeyim. İki; kitap yazarıyım ancak okuma eksikliğim oldukça canımı sıkıyor ama öyle bir alışkanlık bir türlü edinemedim. 

O zaman gelelim yazarlığına... Güzel okumasan da güzel yazıyorsun çünkü. ’’Engelsizsiniz’’ ve ‘’Engeller Sona Ersin’’i anlatır mısın? Kitap yazma fikri nasıl oluştu? Kimler destek oldu? Sonrasında nasıl tepkiler aldın? Baştan sona…

İkisi de benim bebeğim gibi. İnsan kendi hayatını yazınca içinde çok garip ve güzel oluyor. Yazdıklarımın hepsi gerçek. Gerçek duygularla yazıp okurlara o hissi vermek istedim. Kitaplarım Destek Yayınlarından çıktı. Bu konuda Mehmet Coşkundeniz ve Yelda Cumalıoğlu çok yardımcı oldular. Kendilerine tekrar bana bu fırsatı verdikleri için çok teşekkür ediyorum.

Twitter’da keşfedildiğini söyleyebilir miyiz?

Twitter’da engellilerle alakalı yazılarım Mehmet abimin dikkatini çekmiş ve ‘’Sen kitap yazmalısın. Hayatını yaz ki insanlara örnek ol’’ dedi. Çok şaşırdım ilk önce. Nasıl yaparım, nasıl yazarım? Ama özellikle ‘’Engelsizsiniz’’ kitabımın yazımını bitirdiğimde göz yaşlarımı tutamamıştım. 

Hepimizin dikkatini çekiyordu ama Mehmet Çoşkundeniz ileri düşünmüş. Çok da iyi düşünmüş. Nasıl bir his? Ne hissettin tam olarak? 

Dedim ki ‘’Evet! Ben istersem her şey güzel olur!’’

Ve oldu…

Geri dönüşler tahminimden de güzel oldu. Çeşitli tv ve sosyal medyada da gündem oldum. Bundan oldukça mutlu oldum..

Peki ön plana çıkmak hayatında neleri değiştirdi?

Aslında öyle hop biranda değişti diyemem. Yine Ersin Ata aynı Ersin Ata. En büyük değişim evimizin asansörü yoktu, bir sponspor vasıtasıyla  kendime özel bir asansör yapıldı. Bu benim için hayati önem teşkil ediyor!

Aynı ya da benzer zorluklar yaşayanların hayatını nasıl değiştirdi? Onlara da motivasyon kaynağı oldun mu ?

Kitap yazmamın sebebi zaten buydu. İnsanlara yaşamın ne kadar zor ve bir o kadarda yaşanabilir olduğunu göstermekti sanırım bunu başardım kitabımı okuyan özellikle engelli arkadaşlar 'sen bizim için çok değerli bir eser sundun yazdıklarından çok etkilendim ve dersler çıkarttım' demeleri amacıma ulaştım dedirttirdi..

Sonra gazetede yazmaya başladın…

Başladım ancak 7 sene emek verdiğim yerden ayrılmak zorunda kaldım yeni iş teklifleri bekliyorum..

O da olur… Ailenin çok büyük desteği var biliyorum. O yüzden özellikle ailelere bir mesaj yollamanı istiyorum.

Bu zorlu hayatımda, ailemin desteğini, söylediğin gibi yakinen biliyorsun. Özellikle ailelere şunu tavsiye ediyorum; asla ama asla çocuğunuza engelli gözüyle bakıp bir kenarda bırakmayın. Sadece sevgi ile herşey aşılmıyor. Emek vermelerini önemle rica ediyorum.

İşte bu! Emek ve başarı el ele yürür, öyle değil mi? Sence, bireysel olarak başarıya giden yol nedir peki?

Tek kelimeyle özetlersem; çalışmak.

O halde çalışmaya devam mı? Yeni projen ne? Yine yeni bir şeyler yapmayı planlıyorsundur sen mutlaka…

Yeni bir projem var elbette. Aşk romanı yazıyorum. İnanılmaz zor bir işe girdiğimi biliyorum ama mutlaka yazıp bitirmeyi planlıyorum..

Bunu bilmiyordum. Bilmeden sordum aşkı. İçime doğmuş gibi… Meraklandırdın şimdi beni. Azıcık kopya ver lütfen… 

Baş karakterlerden biri değilim ama benimde yer aldığım bir roman olacak. Şimdilik bu kadar yeter. En büyük hayalim kitaplarımın senaryo olup, beyaz perde de yayınlanması. Belgeselim var ama kesmez!

Oscar'a aday olsan şaşırmam. Bol şans!



Röportaj : AS
Mail : senturkahu@gmail.com

0 yorum:

Yorum Gönder